Emre Kaman
Moderator
Gümrük vergisi, katma değer vergisi, özel tüketim vergisi tamamen farklı, onun yerine bu gibi bir durum yok.
İçinde bulunduğumuz durumda ise olabilecekler şöyle olabilir, Gümrük sunum ücreti ve damga vergisi, fatura tutarının malın geldiği ülkeye göre %18 veya 20'si eklenip gönderilir. Ancak internette uçan bu balonlardan sonra ötv, kdv de eklenirse şaşırmam. Hatta, neyin ötv kapsamında neyin kapsam dışı olduğuna bakılmadan herşeye yapıştırır geçerler diye tahmin ediyorum. Sadece internetteki balonlarda bir sıralama hatası var, önce kdv sonra ötv hesaplanmaz, önce ötv, sonra kdv hesaplanır. Ötv malın vergisiz fiyatı üzerinden hesaplanan bir vergidir. Kdv ise tüm giderler ve vergiler dahil satış fiyatı üzerinden hesaplanır. Buradan şu sonuca çıkabiliriz, kdv'nin hesaplandığı tutara ötv de dahildir! Ne yani, verginin de vergisini mi ödeyeceğiz?? diyen arkadaşlarım olabilir, evet. Zaten yıllardır arabadan benzine, sigaradan alkole, cep telefonundan beyaz eşyaya, içinde ötv olan her türlü malın kdv'sine ötv de dahil. Yani verginin vergisini ödüyoruz, ödeyeceğiz de... Bununla ilgili açılmış olan davalar ise söz konusu uygulamanın lehine sonuçlanmış...
-----------------------------
Neyse, konu hakkındaki fikrimi belirttikten sonra, eğer bu vergilerin ne olduğunu, nereden çıktığını merak edenler varsa, biraz laf salatası yapayım, canı isteyen olursa okusun.
Şimdiden uyarayım, uzun bir yazı olabilir ve akademik değeri, çok da ciddiyeti yoktur. Okumadan önce iki kere düşünün
Vergi dediğimiz kavram insanlığın tarıma başlaması ve yerleşik hayata geçip bir arada yaşamasıyla ortaya çıkmıştır. İlkel dini ritüeller sırasında tanrılara sunulan hediyelerden yola çıkarak, tapınak liderlerinin zamanla güçlenerek siyasi figür olmaları sonucunda tanrı adına halkın ürünlerinin bir kısmını alıkoyması ilk vergi uygulamalarıdır.
İlk çağda savaş zamanlarında alınan düzensiz vergiler söz konusuydu. Devlet ihtiyaçları yöneticilerin mülklerinden karşılanıyordu, yani toprakları, köleleri, ticarethaneleri vs vasıtasıyla elde ettikleri kazançlarla devlet harcamaları yapılıyordu. Zaten o dönemlerde kamusal hizmet gibi bir durum söz konusu olmadığı için devlet ihtiyacı da yöneticilerin giderlerinden ibaretti. İlerleyen zamanlarda artan savaş giderleri, yaptırılan tapınaklar, topluma açık sosyal alanlar, mahkemeler, yönetim binaları gibi kamusal hizmetlerle beraber, yeni gelirler elde edilmesi gerekli oldu. Böylece siyasi bir birliktelik içerisinde yaşamak ile vergi vermek birbirinden ayrılmaz bir bütün haline geldi.
İlk çağdan, orta çağın sonlarına kadar vergi ve bütçe (hazine) kavramları hemen hemen hiç değişmeden geldi. Savaş ganimetleri ve fethedilen toprakların haraca bağlanması da vergi olarak sayıldı. Devlet bütçesi ile iktidar sahibinin bütçesi (hazinesi) aynı şey demekti. Orta çağın sonlarına doğru bu ikisi birbirinden ayrıldı. Yeni çağda ise toplumsal gelişmeler sonucunda özellikle Avrupa devletlerinin mali yapısı ve vergi kavramları değişime uğradı. Vergiler artık sadece kamu giderlerini karşılama aracı olmayıp, aynı zamanda devletin ekonomik ve sosyal hayata müdahalede edebilmesine olanak verir hale geldi. Yani bir politika aracı durumuna geldi. Bu kısma daha sonra yeniden geleceğim.
Günümüzde verginin öncelikli işlevi, devletin sorumluluğunda olan tüm kamu hizmetlerinin finansmanını karşılamaktır. Bu açıdan bakıldığında vergi kutsaldır. Ancak şunun altını önemle çizmek gerekir ki, sadece vergi vermek değil, vergiyi almak ve yerinde harcamak da kutsaldır. Vergi kaçakçılığı ciddi bir suçtur. Amerikan tarihinde bıraktığı iz ve biraz da Hollywood'un babalamasıyla neredeyse tüm dünyada ismini bilmeyenin kalmadığı ünlü mafya babası Al Capone, büyük gücü ve derin devlet ilişkileri sayesinde diğer tüm suçlarından 'yırtmış', ancak vergi kaçakçılığından hapse girmiştir. Tabi kendisini hapse gönderen vergi kanununun da sırf bu nedenle çıkarılmış olduğu fikri dillendirilmektedir. Diğer yandan, verginin kutsallığının ikinci kısmı, yani adaletli vergi alımı ve harcanması hakkında toplumda oluşabilecek şüpheler ve hoşnutsuzluklar 'vergiden kaçınma' durumunu ortaya çıkarabilir. Uydurma bir deyim olan vergiden kaçınma durumu, kişilerin ve kurumların, eğer imkan varsa, vergi doğuracak durumları kayıt altına almamaları, doğmuş olan vergiyi ödemeyerek muhtemel bir aftan faydalanmaya gayret etmeleri, kısaca 'fiş almazsak kaç olur?' gibi gündelik hayatımızda sıradan hale gelmiş durumları anlatır. İşin kötüsü, bunlar birbirini besleyen kısırdöngülerdir.
Verginin ikincil işlevi ise bir politika aracı olmasıdır. Peki vergi nasıl bir politika aracı olabilir? Esas konumuz olan gümrük vergisini ele alalım. Bir devletin sınırları içerisine giren her tür ürün veya hizmetten gümrük vergisi alması bir egemenlik hakkıdır. Ancak bu verginin asıl amacı gelir elde etmekten çok, ülke içindeki piyasayı korumak veya kontrol etmektir. Bu vergiyi gelir elde etme amacı ile kullanırsanız, yani ürün bazında özelleştirmez, sabit ve yüksek bir oran belirlerseniz, kısaca saçmalamış olursunuz. Ülkenizde üretilemeyen ürünler öyle yada böyle dışarıdan alınmak zorundadır ve bunlardan vergi geliri elde etseniz dahi, daha büyük bir pay yine de ülkeden çıkacaktır. Diyelim ki ülkenizde sanayi üretimi gelişmiş, ancak pahalı. Üstelik bir başka ülkeden aynı veya benzer kalitede ürünü daha ucuza alabiliyorsunuz, veya daha düşük kalitede olan ürünü çok daha ucuza alabiliyorsunuz ve kalitesi düşük de olsa piyasada kabul görüyor, bir de üzerine adınız Trump! Bu durumda ülkenizin sanayisini koruma altına almak için 'Çin ürünlerine fazladan vergi koydum lan!' diyebilirsiniz. Tabi olayın geri planında daha birçok şey olabilir, ancak örneğimizi sade tutmak adına, kendi iç piyasa fiyatlarınızı belirlemek ve üreticinizi korumak için gümrük vergisini kullanırsınız. Veya, ülkenizde sanayide yoğun olarak ara mal olarak kullanılan ve ithalata konu olan son ürün üretiminde kullanılan ürünlerden gümrük vergisi almayabilirsiniz. Örneğin direksiyon sistemlerinde kullanılan dc motorlar veya cep telefonlarında kullanılan kameralar gibi... (Evet bunların ve daha 1800 küsür ürünün ülkemizde gümrük vergisi yok.) Bir başka örnek olarak, diyelim ki ülkenizde soğan 10 para. Dışarıdan daha ucuza soğan bulma ihtimaliniz var. Önünüzde ise bir seçim... Gümrük vergisini sıfırlarsanız, iç piyasada soğan fiyatı düşecektir, ancak bu yerli soğan üreticisini zarar ettirecek ve küstürecektir. Tüm ülkede soğandan ağzı yananların bir daha soğan ekmediğini düşünün, artık soğanda dışa bağımlısınız demektir. Avrupa'ya domates satacak olursanız, istediğiniz kadar ucuz satın, o domates Avrupalı çiftçinin üretip satabildiği domatesten daha ucuza giremez o sınırdan içeriye. Gümrük vergisi ile fiyat eşitlenir, Avrupalı domates çiftçisi zarar etmez, seneye yine eker. Yakın tarihte, II. dünya savaşı sonrasında açlığı tecrübe etmiş olan Avrupa gıda güvenliğini bir daha elden bırakmaz.
Gelelim asıl amacı gelir elde etmek olan vergilere. Bunların güzel yanı, para getirmesinin yanı sıra, aynı zamanda politika aracı olarak da kullanılabilmeleridir. Tabi ekonomide herşey ince dengeler üzerine kuruludur, nerden kar, nerden zarar edeceğinizi iyi hesaplamanız gerekir. Neyse, bunların iki türü vardır. Dolaysız ve dolaylı vergiler. Dolaysız vergi kısaca gelir vergileridir, hani ilk çağda alınanlar gibi. Ne ürettin, şu kadarı benim! Kaç para kazandın, şu kadarı benim der devlet. Neden dersin, ben seni koruyorum, kolluyorum, hastane yapıyorum, hastalanınca bakıyorum, yol yapıyorum, gidiyorsun, okul yapıyorum, okuyorsun daha da anlatmakla bitmez der. Haklıdır! Günümüzde sosyal hukuk devleti olmak demek bunları gerektirir. Bu noktada işte, verginin kutsallığı, vermek ile almak arasındaki denge devreye girer. Vergi adaletli alınıyor mu, adaletli harcanıyor mu soruları gelişmiş demokrasilerde ince ince işlenir. Hani devlet imkanlarını kötüye kullanan bürokratlar ve siyasiler hakkındaki tartışmalar, görevden almalar, davalar, cezalar falan duyarız ya uzaklardan... İnsanlar vergilerini vermek zorunda oldukları kadar, hesabını da sormaya hak sahibidirler.
Asıl amacı gelir elde etmek olan vergilerin ikinci türü ise dolaylı vergilerdir, yani gider vergileri. Gider mi vergileri? Evet gider vergisi! Kdv ve ötv bunlara örnek vergilerdir. Esasen ötv temelde bir politika vergisi olmasına rağmen, ülkemizde süregelen kullanımı gelir elde etmenin dibidir! Birazdan değineceğiz, öncelikle, ödüyoruz ama, nedir bu kdv, nerden çıkmıştır diyenleriniz için anlatalım. Bu arada bizim mahallenin delisi gibi sorayım , halen okumaya devam eden var mı? Başka işiniz yok mu?
Kdv, yani katma değer vergisi, 20. yüzyılın kapitalist dünyasının buluşu, tamamen uydurma bir vergidir. Bunun mantığını (sanki varmış gibi) size anlatmaya çalışanlar olabilir. Mesela derler ki, bir malın üretiminde kullanılan bütün girdilerin toplamı ile, satış fiyatı arasındaki fark, yaratılan katma değerdir, devlet bu katma değerin vergisi alır. Hayır, o katma değer değil, kardır ve devlet zaten bunun vergisini gelir vergisi olarak almaktadır! Ancak mesele şudur ki, kişiler tarih boyunca çeşitli sebeplerle vergi kaçırmaya veya vergiden kaçınmaya çalışmışlardır ve buna devam edeceklerdir. Kabaca toparlarsak, devlet demiştir ki, hadi parayı kazandığını benden gizliyorsun, vergi vermiyorsun. Olum peki bunu harcamayacan mı sanki? E ben kazandığımda da verdim, vallahi verdim, dersin, harcarken de mi vereyim? Evet der devlet...
Esasında çıkış noktası biraz daha farklıdır ama sonuç budur. Harcamalar üzerinden, yani gider üzerinden vergi alınır. Bir eyleme (harcamaya) bağlı olduğu için de adı dolaylı vergidir. 1920'lerde Almanya'da sanayici olan birinci Werner von Siemens efendi, aynı zamanda mucittir de, görüyoruz ki ekonomistmiş de, bir makalesinde üretim faaliyetlerinde kullanılan faktörlerin yarattığı ek değerden bahseder. Neyse, aradan yıllar geçer ve 1948'de (dikkat edin, tam savaş sonrası) Fransa'da önceleri sadece imalat aşamasında uygulanan şekliyle kdv ortaya çıkar. 1954 yılından sonra da tüm Avrupa'ya yayılarak tüketim vergisi olarak kullanılır. 1985'den beri de ülkemizde ödemekteyiz sevgili kdv'yi. (evet o kadar yeni) Dolaylı vergilerin sorunu şudur; bu vergiler, kişilerin gelir seviyelerine bakılmaksızın herkesten aynı oranda alınır. Vergide adalet anlayışı az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi almaktır, ama dolaylı vergilerde bu yoktur. Diyelim kdv %20, 100 para kazanıyorsunuz ve gelirinizin 30 parasını gıda ihtiyaçlarınıza ayırıyorsunuz. Aslında 25 paralık yediniz ve 5 para da vergi verdiniz. Yani sadece gıda harcamalarınız için gelirinizin %5'ini vergi olarak verdiniz (diğer bütün vergilerinize ek olarak). Komşunuz ise 1000 para kazanıyor, 30 para ile karnını doyuruyor. 25 parası yemeğin kendisi, 5 parası vergi. O gelirinin %0,5'ini yemeğinin vergisi olarak verdi. Diyebilirsiniz ki, adam zengin, daha çok yer. Sizin tüm kazancınızı, 100 parayı gömdü herif. Bunun 83,5 parası yemek, 16,5 parası vergi. %1,65. Hem sizin 10 katınız para kazanıyor, hem sizin 3 katınızdan fazla yemek yiyor, ama yemek gideri için harcadığı paranın gider vergisi onun kazancının %1,65'i.
Ötv ise daha güzeldir arkadaşlar. Özel tüketim vergisi. 2002 yılında AB uyum yasalarının arasında tanımış ve sevmişizdir kendisini. Bu esasen bir politika vergisidir ve amacı lüks tüketim mallarının kullanımını azaltarak tasarrufa teşfik (buradaki tasarruf israfın tersi tasarruf değil de, yatırım finansmanı olan tasarruftur), sağlığa ve çevreye zararlı malların (sigara, alkol, benzin gibi) kullanımını azaltmak ve benzeridir. Ötv, kdv gibi her el değişiminde alınmaz, ithalattan veya üretilen malın ilk alıcısına satımından doğar. Ancak bizim için ötv farklı bir anlam taşır. iPhone'dan Apple'dan fazla, satılan arabadan üreten fabrikadan fazla kar etmek, benzinde, beyaz eşyada, alkolde, sigarada aklınıza gelen gelmeyen türlü çeşit üründe...
Sadece kdv ve ötv'nin 2018 yılı bütçesindeki oranı %50,4, diğer bütün dolaylı vergilerle birlikte oranı %63 olarak gerçekleşmiştir. (Bu oran OECD ülkelerinde ortalama %33'dür) 2018 yılının sonlarında yapılan ötv indirimleri ve benzin fiyatını sabit tutmak için farkın yine ötv'den karşılanması bile ötv'nin bütçe içindeki payını düşürememiştir. 2017'de %26 olan bu pay, 2018'de %22 civarındadır. Kdv payı ise %29 civarındadır.
Diyeceğim şudur ki, Çin'den gelen $10'lık paketinize $2 vergi eklenecek diye çok da dertlenmeyin. Dertlenecekseniz, dertlendiğinize değsin.
Daha dertlenmek isterseniz başka konularda da yardımcı olabilirim.
İçinde bulunduğumuz durumda ise olabilecekler şöyle olabilir, Gümrük sunum ücreti ve damga vergisi, fatura tutarının malın geldiği ülkeye göre %18 veya 20'si eklenip gönderilir. Ancak internette uçan bu balonlardan sonra ötv, kdv de eklenirse şaşırmam. Hatta, neyin ötv kapsamında neyin kapsam dışı olduğuna bakılmadan herşeye yapıştırır geçerler diye tahmin ediyorum. Sadece internetteki balonlarda bir sıralama hatası var, önce kdv sonra ötv hesaplanmaz, önce ötv, sonra kdv hesaplanır. Ötv malın vergisiz fiyatı üzerinden hesaplanan bir vergidir. Kdv ise tüm giderler ve vergiler dahil satış fiyatı üzerinden hesaplanır. Buradan şu sonuca çıkabiliriz, kdv'nin hesaplandığı tutara ötv de dahildir! Ne yani, verginin de vergisini mi ödeyeceğiz?? diyen arkadaşlarım olabilir, evet. Zaten yıllardır arabadan benzine, sigaradan alkole, cep telefonundan beyaz eşyaya, içinde ötv olan her türlü malın kdv'sine ötv de dahil. Yani verginin vergisini ödüyoruz, ödeyeceğiz de... Bununla ilgili açılmış olan davalar ise söz konusu uygulamanın lehine sonuçlanmış...
-----------------------------
Neyse, konu hakkındaki fikrimi belirttikten sonra, eğer bu vergilerin ne olduğunu, nereden çıktığını merak edenler varsa, biraz laf salatası yapayım, canı isteyen olursa okusun.
Şimdiden uyarayım, uzun bir yazı olabilir ve akademik değeri, çok da ciddiyeti yoktur. Okumadan önce iki kere düşünün
Vergi dediğimiz kavram insanlığın tarıma başlaması ve yerleşik hayata geçip bir arada yaşamasıyla ortaya çıkmıştır. İlkel dini ritüeller sırasında tanrılara sunulan hediyelerden yola çıkarak, tapınak liderlerinin zamanla güçlenerek siyasi figür olmaları sonucunda tanrı adına halkın ürünlerinin bir kısmını alıkoyması ilk vergi uygulamalarıdır.
İlk çağda savaş zamanlarında alınan düzensiz vergiler söz konusuydu. Devlet ihtiyaçları yöneticilerin mülklerinden karşılanıyordu, yani toprakları, köleleri, ticarethaneleri vs vasıtasıyla elde ettikleri kazançlarla devlet harcamaları yapılıyordu. Zaten o dönemlerde kamusal hizmet gibi bir durum söz konusu olmadığı için devlet ihtiyacı da yöneticilerin giderlerinden ibaretti. İlerleyen zamanlarda artan savaş giderleri, yaptırılan tapınaklar, topluma açık sosyal alanlar, mahkemeler, yönetim binaları gibi kamusal hizmetlerle beraber, yeni gelirler elde edilmesi gerekli oldu. Böylece siyasi bir birliktelik içerisinde yaşamak ile vergi vermek birbirinden ayrılmaz bir bütün haline geldi.
İlk çağdan, orta çağın sonlarına kadar vergi ve bütçe (hazine) kavramları hemen hemen hiç değişmeden geldi. Savaş ganimetleri ve fethedilen toprakların haraca bağlanması da vergi olarak sayıldı. Devlet bütçesi ile iktidar sahibinin bütçesi (hazinesi) aynı şey demekti. Orta çağın sonlarına doğru bu ikisi birbirinden ayrıldı. Yeni çağda ise toplumsal gelişmeler sonucunda özellikle Avrupa devletlerinin mali yapısı ve vergi kavramları değişime uğradı. Vergiler artık sadece kamu giderlerini karşılama aracı olmayıp, aynı zamanda devletin ekonomik ve sosyal hayata müdahalede edebilmesine olanak verir hale geldi. Yani bir politika aracı durumuna geldi. Bu kısma daha sonra yeniden geleceğim.
Günümüzde verginin öncelikli işlevi, devletin sorumluluğunda olan tüm kamu hizmetlerinin finansmanını karşılamaktır. Bu açıdan bakıldığında vergi kutsaldır. Ancak şunun altını önemle çizmek gerekir ki, sadece vergi vermek değil, vergiyi almak ve yerinde harcamak da kutsaldır. Vergi kaçakçılığı ciddi bir suçtur. Amerikan tarihinde bıraktığı iz ve biraz da Hollywood'un babalamasıyla neredeyse tüm dünyada ismini bilmeyenin kalmadığı ünlü mafya babası Al Capone, büyük gücü ve derin devlet ilişkileri sayesinde diğer tüm suçlarından 'yırtmış', ancak vergi kaçakçılığından hapse girmiştir. Tabi kendisini hapse gönderen vergi kanununun da sırf bu nedenle çıkarılmış olduğu fikri dillendirilmektedir. Diğer yandan, verginin kutsallığının ikinci kısmı, yani adaletli vergi alımı ve harcanması hakkında toplumda oluşabilecek şüpheler ve hoşnutsuzluklar 'vergiden kaçınma' durumunu ortaya çıkarabilir. Uydurma bir deyim olan vergiden kaçınma durumu, kişilerin ve kurumların, eğer imkan varsa, vergi doğuracak durumları kayıt altına almamaları, doğmuş olan vergiyi ödemeyerek muhtemel bir aftan faydalanmaya gayret etmeleri, kısaca 'fiş almazsak kaç olur?' gibi gündelik hayatımızda sıradan hale gelmiş durumları anlatır. İşin kötüsü, bunlar birbirini besleyen kısırdöngülerdir.
Verginin ikincil işlevi ise bir politika aracı olmasıdır. Peki vergi nasıl bir politika aracı olabilir? Esas konumuz olan gümrük vergisini ele alalım. Bir devletin sınırları içerisine giren her tür ürün veya hizmetten gümrük vergisi alması bir egemenlik hakkıdır. Ancak bu verginin asıl amacı gelir elde etmekten çok, ülke içindeki piyasayı korumak veya kontrol etmektir. Bu vergiyi gelir elde etme amacı ile kullanırsanız, yani ürün bazında özelleştirmez, sabit ve yüksek bir oran belirlerseniz, kısaca saçmalamış olursunuz. Ülkenizde üretilemeyen ürünler öyle yada böyle dışarıdan alınmak zorundadır ve bunlardan vergi geliri elde etseniz dahi, daha büyük bir pay yine de ülkeden çıkacaktır. Diyelim ki ülkenizde sanayi üretimi gelişmiş, ancak pahalı. Üstelik bir başka ülkeden aynı veya benzer kalitede ürünü daha ucuza alabiliyorsunuz, veya daha düşük kalitede olan ürünü çok daha ucuza alabiliyorsunuz ve kalitesi düşük de olsa piyasada kabul görüyor, bir de üzerine adınız Trump! Bu durumda ülkenizin sanayisini koruma altına almak için 'Çin ürünlerine fazladan vergi koydum lan!' diyebilirsiniz. Tabi olayın geri planında daha birçok şey olabilir, ancak örneğimizi sade tutmak adına, kendi iç piyasa fiyatlarınızı belirlemek ve üreticinizi korumak için gümrük vergisini kullanırsınız. Veya, ülkenizde sanayide yoğun olarak ara mal olarak kullanılan ve ithalata konu olan son ürün üretiminde kullanılan ürünlerden gümrük vergisi almayabilirsiniz. Örneğin direksiyon sistemlerinde kullanılan dc motorlar veya cep telefonlarında kullanılan kameralar gibi... (Evet bunların ve daha 1800 küsür ürünün ülkemizde gümrük vergisi yok.) Bir başka örnek olarak, diyelim ki ülkenizde soğan 10 para. Dışarıdan daha ucuza soğan bulma ihtimaliniz var. Önünüzde ise bir seçim... Gümrük vergisini sıfırlarsanız, iç piyasada soğan fiyatı düşecektir, ancak bu yerli soğan üreticisini zarar ettirecek ve küstürecektir. Tüm ülkede soğandan ağzı yananların bir daha soğan ekmediğini düşünün, artık soğanda dışa bağımlısınız demektir. Avrupa'ya domates satacak olursanız, istediğiniz kadar ucuz satın, o domates Avrupalı çiftçinin üretip satabildiği domatesten daha ucuza giremez o sınırdan içeriye. Gümrük vergisi ile fiyat eşitlenir, Avrupalı domates çiftçisi zarar etmez, seneye yine eker. Yakın tarihte, II. dünya savaşı sonrasında açlığı tecrübe etmiş olan Avrupa gıda güvenliğini bir daha elden bırakmaz.
Gelelim asıl amacı gelir elde etmek olan vergilere. Bunların güzel yanı, para getirmesinin yanı sıra, aynı zamanda politika aracı olarak da kullanılabilmeleridir. Tabi ekonomide herşey ince dengeler üzerine kuruludur, nerden kar, nerden zarar edeceğinizi iyi hesaplamanız gerekir. Neyse, bunların iki türü vardır. Dolaysız ve dolaylı vergiler. Dolaysız vergi kısaca gelir vergileridir, hani ilk çağda alınanlar gibi. Ne ürettin, şu kadarı benim! Kaç para kazandın, şu kadarı benim der devlet. Neden dersin, ben seni koruyorum, kolluyorum, hastane yapıyorum, hastalanınca bakıyorum, yol yapıyorum, gidiyorsun, okul yapıyorum, okuyorsun daha da anlatmakla bitmez der. Haklıdır! Günümüzde sosyal hukuk devleti olmak demek bunları gerektirir. Bu noktada işte, verginin kutsallığı, vermek ile almak arasındaki denge devreye girer. Vergi adaletli alınıyor mu, adaletli harcanıyor mu soruları gelişmiş demokrasilerde ince ince işlenir. Hani devlet imkanlarını kötüye kullanan bürokratlar ve siyasiler hakkındaki tartışmalar, görevden almalar, davalar, cezalar falan duyarız ya uzaklardan... İnsanlar vergilerini vermek zorunda oldukları kadar, hesabını da sormaya hak sahibidirler.
Asıl amacı gelir elde etmek olan vergilerin ikinci türü ise dolaylı vergilerdir, yani gider vergileri. Gider mi vergileri? Evet gider vergisi! Kdv ve ötv bunlara örnek vergilerdir. Esasen ötv temelde bir politika vergisi olmasına rağmen, ülkemizde süregelen kullanımı gelir elde etmenin dibidir! Birazdan değineceğiz, öncelikle, ödüyoruz ama, nedir bu kdv, nerden çıkmıştır diyenleriniz için anlatalım. Bu arada bizim mahallenin delisi gibi sorayım , halen okumaya devam eden var mı? Başka işiniz yok mu?
Kdv, yani katma değer vergisi, 20. yüzyılın kapitalist dünyasının buluşu, tamamen uydurma bir vergidir. Bunun mantığını (sanki varmış gibi) size anlatmaya çalışanlar olabilir. Mesela derler ki, bir malın üretiminde kullanılan bütün girdilerin toplamı ile, satış fiyatı arasındaki fark, yaratılan katma değerdir, devlet bu katma değerin vergisi alır. Hayır, o katma değer değil, kardır ve devlet zaten bunun vergisini gelir vergisi olarak almaktadır! Ancak mesele şudur ki, kişiler tarih boyunca çeşitli sebeplerle vergi kaçırmaya veya vergiden kaçınmaya çalışmışlardır ve buna devam edeceklerdir. Kabaca toparlarsak, devlet demiştir ki, hadi parayı kazandığını benden gizliyorsun, vergi vermiyorsun. Olum peki bunu harcamayacan mı sanki? E ben kazandığımda da verdim, vallahi verdim, dersin, harcarken de mi vereyim? Evet der devlet...
Esasında çıkış noktası biraz daha farklıdır ama sonuç budur. Harcamalar üzerinden, yani gider üzerinden vergi alınır. Bir eyleme (harcamaya) bağlı olduğu için de adı dolaylı vergidir. 1920'lerde Almanya'da sanayici olan birinci Werner von Siemens efendi, aynı zamanda mucittir de, görüyoruz ki ekonomistmiş de, bir makalesinde üretim faaliyetlerinde kullanılan faktörlerin yarattığı ek değerden bahseder. Neyse, aradan yıllar geçer ve 1948'de (dikkat edin, tam savaş sonrası) Fransa'da önceleri sadece imalat aşamasında uygulanan şekliyle kdv ortaya çıkar. 1954 yılından sonra da tüm Avrupa'ya yayılarak tüketim vergisi olarak kullanılır. 1985'den beri de ülkemizde ödemekteyiz sevgili kdv'yi. (evet o kadar yeni) Dolaylı vergilerin sorunu şudur; bu vergiler, kişilerin gelir seviyelerine bakılmaksızın herkesten aynı oranda alınır. Vergide adalet anlayışı az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi almaktır, ama dolaylı vergilerde bu yoktur. Diyelim kdv %20, 100 para kazanıyorsunuz ve gelirinizin 30 parasını gıda ihtiyaçlarınıza ayırıyorsunuz. Aslında 25 paralık yediniz ve 5 para da vergi verdiniz. Yani sadece gıda harcamalarınız için gelirinizin %5'ini vergi olarak verdiniz (diğer bütün vergilerinize ek olarak). Komşunuz ise 1000 para kazanıyor, 30 para ile karnını doyuruyor. 25 parası yemeğin kendisi, 5 parası vergi. O gelirinin %0,5'ini yemeğinin vergisi olarak verdi. Diyebilirsiniz ki, adam zengin, daha çok yer. Sizin tüm kazancınızı, 100 parayı gömdü herif. Bunun 83,5 parası yemek, 16,5 parası vergi. %1,65. Hem sizin 10 katınız para kazanıyor, hem sizin 3 katınızdan fazla yemek yiyor, ama yemek gideri için harcadığı paranın gider vergisi onun kazancının %1,65'i.
Ötv ise daha güzeldir arkadaşlar. Özel tüketim vergisi. 2002 yılında AB uyum yasalarının arasında tanımış ve sevmişizdir kendisini. Bu esasen bir politika vergisidir ve amacı lüks tüketim mallarının kullanımını azaltarak tasarrufa teşfik (buradaki tasarruf israfın tersi tasarruf değil de, yatırım finansmanı olan tasarruftur), sağlığa ve çevreye zararlı malların (sigara, alkol, benzin gibi) kullanımını azaltmak ve benzeridir. Ötv, kdv gibi her el değişiminde alınmaz, ithalattan veya üretilen malın ilk alıcısına satımından doğar. Ancak bizim için ötv farklı bir anlam taşır. iPhone'dan Apple'dan fazla, satılan arabadan üreten fabrikadan fazla kar etmek, benzinde, beyaz eşyada, alkolde, sigarada aklınıza gelen gelmeyen türlü çeşit üründe...
Sadece kdv ve ötv'nin 2018 yılı bütçesindeki oranı %50,4, diğer bütün dolaylı vergilerle birlikte oranı %63 olarak gerçekleşmiştir. (Bu oran OECD ülkelerinde ortalama %33'dür) 2018 yılının sonlarında yapılan ötv indirimleri ve benzin fiyatını sabit tutmak için farkın yine ötv'den karşılanması bile ötv'nin bütçe içindeki payını düşürememiştir. 2017'de %26 olan bu pay, 2018'de %22 civarındadır. Kdv payı ise %29 civarındadır.
Diyeceğim şudur ki, Çin'den gelen $10'lık paketinize $2 vergi eklenecek diye çok da dertlenmeyin. Dertlenecekseniz, dertlendiğinize değsin.
Daha dertlenmek isterseniz başka konularda da yardımcı olabilirim.