Sümer Abi’nin bir üniversiteye gidip bunları anlatması zaman kaybından başka birşey değildir, ama, evet bence de gitmelidir
Bu yukardaki cümleyi tamamen kendi tecrübelerimden yaptığım çıkarımlarla yazdım
Nasıl mı, hemen anlatayım...
Ben Sümer abi gibi akademisyen değilim, ama bir şekilde üniversiteden de kopmadım, mesleğimi dışarda "pratikte" icra ederken bir yandan da önce yüksek lisans sonra da doktora eğitimim için Üniversite ile (İTÜ) her daim temasta kaldım. Dahası hem bizim dönemimizdeki hocalarımızla hem de benim sınıf arkadaşlarımdan akademisyenliği tercih edenler ile sürekli de temas ve ortak çalışma halindeydim. Bir gün benim uzmanlık alanımla ilgili bir lisans dersini veren (zamanında benim de o dersteki hocam olan) hocamızla sohbet ederken, bu konuda benim "sahada" edindiğim tecrübeleri bu dersi alan yeni öğrenciler ile paylaşma fikrini tartıştık. Fikir benim çok hoşuma gitti, zira kendimi düşündüm, "ben o dersi alırken "adamın biri" çıkıp gelse, öğrendiğimiz (veya öğrenmeye çalıştığımız) konuların gerçek hayatta ne şekilde yapıldığını, kullanıldığını vs bolca görsel ve videolarla destekli olarak anlatsa benim için çok güzel ve faydalı olurdu" dedim. Ufak bir bilgi ekleyeyim, bu bahsettiğimiz dersin konusu ve haliyle uygulaması çoğunlukla suyun altında gerçekleşiyor, yani normal gözlerden uzak, ama benim elimde bizzat kendi dalışlarımda elde ettiğimiz su altı videoları da var idi, yani normalde asla görülemeyecek bir şeyi de öğrencilere sunma imkanım vardı. Hocamız da bu fikre sıcak bakınca gerekli ayarlamaları yaptık ve o seneden itibaren (sanırım 2006 veya 2007 idi) 2015 yılında bu taraflara taşınana kadar istisnasız her sene bu dersin bir veya iki haftalık kısmı benim için ayrıldı ve gidip gelecekte meslektaşım olarak göreceğim gençlere içtenlikle tecrübelerimi aktarmaya çalıştım, ve özellikle le kitabi bilgilere değinmeden, tamamen görseller ve gerçekte karşılaşılan problemler ve çözümleri üzerine odaklı içeriklerle. Yıllar içerisinde bu uygulamayı gören diğer akademisyen arkadaşlarım ve hocalarım da yine öyle veya böyle tecrübem olan bazı diğer alanlarda da benden benzer derselere "misafir" olarak girmemi istediler ve seve seve kabul ettim, son noktada iki lisans iki de lisansüstü dersine giriyor halde buldum kendimi
Şimdi gelelim işin çarpıcı boyutuna, bunca yıl bu girdiğim derslerde öğrenci profilini de yakınen gözlemleme şansına sahip oldum ve malesef yıllar içerisinde ilgi ve alakada gözle görülür bir düşme tespit ettim. İlk senelerde ortalama 20 kişilik sınıfta 10 kişinin oalyla hiç alakası olmazdı, diğer 10 kişi dinlerdi, içlerinden de 3-4 tanesi can alıcı sorular sorarlardı (ilgiyle dinlemenin ve üzerine kafa yormanın en güzel kanıtıdır). Son bir iki senede ise oranlar daha çok 10 kişi hiç ilgi alaka olmaksızın sınıfta bulunmakla kalmayıp dahası dersi de sabote edecek davranışlar sergilerken, geri kalanlardan 6-7 kişi uyumak ya da kendi halinde zaman geçirmek derdinde, kalan 3-4 kişi de dinliyor gibi görünmekle birlikte özünde sadece gözleri açık uyuyor halindelerdi. genelde en fazla bir veya iki kişi gerçekten dinleyip katılım sağlıyordu. Hatta son sene daha önce hiç yapmadığım birşey yapıp sınıftan adam kovmak zorunda bile kalmıştım.
Bu anlattıklarımda bir önemli nokta da bu dersin aslında "seçmeli ders" olmasıydı. yani oradaki öğrenciler aslında bu dersi "seçerek" almışlardı, eh madem seçtiler, madem adamın biri dışardan onca iş yoğunluğu arasında gelip birşeyler aktarmaya çalışıyor neden dinlemiyorlar? Cevap basit, evet bu ders seçmeli ama bu çocuklar bırakın o dersi aslında okudukları, diplomasını alıp meslekleri olarak icra edecekleri o bölümü bile gerçek anlamda "seçmediler" ki... Sistemin getirdiği bu sorunun üzerine bir de günümüzün genel problemi olan "herşeyin kolay elde edilmesi (ya da ilüzyonu)" eklenince zaten bildiğimiz, önceki mesajlarda da yazılan tabloya ulaşıyoruz.
Bu tecrübem Sümer Abinin elektronik mavzusundan biraz daha farklı, benim o öğrencilere aktarmaya çalıştığım bilgi ve tecrübeler aslında kolay kolay "google"lanarak ulaşılabilecek bilgiler de değil. Belki bazı görsellere ulaşmak mümkün olabilirdi ama özellikle o zamanlarda nette tek satır bilgi olan birşey değildi bu konular. Hele hele konuya odaklı su altı videoları bulmak tamamen imkansız bir şeydi. Sümer abimizin konusuna gelirsek, kendisini şahsen tanıyorum, düşünme öğrenme algoritmalarını ve bu iş için ne kadar vakit ve emek harcadığını gayet iyi biliyorum bilmediklerimi de tahmin ediyorum. Ama kullandığı "hammadde" aslında herkesin ulaşabileceği şeyler (@Sumer Yamaner yanlışım olursa düzelt lütfen abim) önemli olan o hammaddeyi işleyerek ürüne dönüştürecek olan sistemin makinaları: okumak, düşünmek, denemek, hata yapmak, daha çok okumak, daha çok düşünmek, tekrar denemek, başarana kadar pes etmeden bu döngüyü devam ettirmek. Malesef günümüz gençlerinin çoğunda (çok şükür ki hepsinde değil
) bu mekanizmanın tam olarak sonuna kadar çalışması için gereken ilgi ve sabır yok. Buna bir örnek daha vereyim, benim yukarda anlattığım üniversite örneğinin yaşandığı yıllarda eşim de kendi alanında (insan kaynakları) üniversitelerin "kariyer günleri" etkinliklerine katılıyordu. Öğrencilerden gelen soruların önemli bir kısmı "bilmem kaç sene içinde (oldukça kısa süreler) müdür olabilir miyim?" şeklinde diye anlatıyordu. Yahu arkadaş, bir otur, önce işi bir öğren iyice ki ilerde o işi yapacak adamları yönetebilecek duruma gel, sonra da yöneticiliği öğrenmen gerekli ki bunlar öyle 3-4 senede olacak şeyler mi
Gelelim bunca kafa ütülemeye niye girdiğime
Özgür Bey, özünde sizinle tamamen aynı fikirdeyim (hala pes etmedim
), ama yukarda kendi tecrübemi yazdım, bunla birlikte düşününce, üniversitede microprosessör elektronik veya ne bileyim İHA gibi bir dalda okuyan bir öğrenci, eğer ilgisi ve isteği varsa bizim Sümer Abimizin yaptığı şeylerin mislini zaten gayet güzel bir şekilde başarır, zira o öğrencinin bahsettiğim "hammaddeye" erişimi çok daha kolay olabilecektir, iş geri kalan mekanizmada. Ha eğer ki o öğrencilerin, benim tecrübemdeki çoğunlukta olduğu gibi, olayla (birşeyler öğrenmek ve üretmek) ilgili bir ilgi alaka ve istekleri yoksa, Sümer abi 7/24 onlara ders anlatsa ne faydası olur... İşte bu yüzden yazımın başında "Sümer Abi’nin bir üniversiteye gidip bunları anlatması zaman kaybından başka birşey değildir" diye bir ifadeyle söze girdim. Öte yandan, hemen arkasından kendimle çelişkiye düşerek "evet bence de gitmelidir" diye de ekledim (Sümer abinin kendi öğrencileri ona yetiyordur muhtemelen ama
) . Zira ben pes etmedim, çoğu zaman emeklerimin boşa gittiğini, yaptığımın zaman kaybından başka birşey olmadığını hissetsem de, yılda yada iki yılda bir çıkan bir tek öğrencinin bile o gün o derste anlattığım şeylerden ufacık da olsa bir ilham alıp harekete geçtiğini, o yolda ilerleyip başarılı olmak için çaba gösterdiğini görmek tüm bu düşünceleri silip atıyor. Yanlış anlaşılmasın, o gençler zaten içerince bunu başarabilecek potansiyele sahip oluyorlar, ama söyleyeceğiniz tek bir kelime, anlatacağınız tek bir örnek bile bu potansiyelin harekete geçmesini sağlayabiliyor. İşte bu yüzden ben hala pes etmedim. Burada bile (biraz farklı bir şekilde de olsa) İTÜ'de başladığım bu geleneğimi farklı milletlerden öğrencilerle devam ettirmeye çalışıyorum.
Bunca laf salatasının üzerine güzel bir salata sosu dökerek yazımı tamamlayayım
Yarım yamalak arapçamla bir kelime yazayım : "طالب" okunuşu "talib" , bizlere de pek yabancı bir kelime değil, talip ve talebe olarak iki anlamda dilimize girmiş bir kelime. Arapçada da aynı bizdeki gibi iki anlamı var (muhtemelen daha fazladır da bu ikisi önemli şu aşamada) birisi "öğrenci" (talebe) diğeri de en basit anlamıyla "istemek" (talip olmak) ama aslında peşinden koşmak, kovalamak gibi daha derin anlam da taşıyan bir kelime. Normalde Türkçe kelimelerin yerine yabancı kelimlelerin kullanılmasını savunmam, ama adamların "öğrenci" için kullandıkları kelime bizimkinden çok daha iyi değil mi? Bizim kelimemiz, bence, özünde edilgen bir anlam taşıyor, öğrenme işini yapan kişi, birisi öğretecek ki adam öğrensin, oturduğu yerden... Öte yandan talebe kelimesinin içinde talip olmak, istemek, peşinden koşmak gibi çok daha etkin bir anlam var. Öğrenmek istemeyen, ilgisi olmayan bir öğrenciye birşey öğretebilmiş (kalıcı ve sürekliliği olacak bir şekilde) bir öğretmen varsa bildiğiniz lütfen söyleyin
Sabah sabah vermiş olduğum geçici rahatsızlık için özür diler kenara çekilirim (sanırım yeni proje lazım bana
).